Bu konu toplumsal bir yaraya dönüştüğü için benim alanımı da ilgilendiriyor doğal olarak.
Mesele turizm bölgelerindeki ticari faaliyetlerin ahlak ve hakkaniyet açısından içine düştüğü haramzade uygulamalarıdır.
Bilenler bilir. Bir zamanlar 6 yıl kale içinde bulundum görevim gereği. Ayrıca güzel ülkemizin birçok turizm bölgesini gezdim. Çeşitli gözlemlerde bulundum.
Bunun yanında ülkemizin dışında birçok ülkeye gittim. Ayrıca uzun yıllar Avrupa’da yaşadım. Şimdi de yurtdışında yaşıyorum. Bu özel cümleleri yazma sebebim bu konuda yeterince gözleme dayalı tecrübeden dolayı fikirlerimin olmasıdır.
Bir kere ahlaksızlığın girdiği bünyelerin ve toplumların haksızlık listelerinin sonu olmuyor. Hangi dinden olduğunun hiçbir önemi yok. Hangi dinin dincisi olduğunun da önemi yok. O insanlar ve toplumlarda yaşanabilecek haksızlıkların da sınırları olamıyor maalesef.
Her açıdan çok özel bir coğrafyada olduğumuzu dünyayı biraz tanıyanlar söylerler. Dört mevsimi aynı gün yaşamak mümkün. Hele Antalya’da Konyaaltı sahilinde denize girerken yaz ortasına kadar karlı görüntüsü herkesin malumudur.
Ben bir radyo yayınında Antalya’yı 10 dakikada anlatır mısınız dediklerinde denerim demiştim ama 45 dakikada ancak özetleyebilmiştim. Birkaç saat bile konuşabilirdim. Her bölgemizde çok özel tarih ve coğrafyaya sahip illerimiz hatta köylerimiz mevcuttur.
Saymakla bitiremeyiz. Turizm için bacasız fabrika derler. Çok doğru. Para kazanmanız için tarihi ve kültürel değerlerimizin bakımını ve temizliğini yapıp güler yüzlü ve eğitimli personelle uygun ve standart fiyatlarla her ürünümüzü satışa uygun hale getirmektir.
Bütün safhaları belli olan bir sektördür. Dünyada belirli mali seviyeye ve kültüre ulaşmış insanlar bir yıl para biriktirip harcamak için çeşitli ülkeleri tercih ediyorlar. Her tatil dönüşünde ise olumlu ve olumsuz her şeyi çevrelerine yıl boyu anlatıyorlar.
Bu da işin reklam boyutu.
Artık sosyal medya var ve bu meseleler iyisiyle kötüsüyle anında bütün dünyaya servis ediliyor.
Yıllar içinde Antalya Kale içinde, Kundu ve benzeri oteller bölgesinde yaşadıklarım, gördüklerim ve duyduklarımdan yola çıkarak söyleyebilirim ki çeşitli sebeplerden dolayı aç gözlülük ve tamahkarlık yaparak fiyat ve kalite üzerinden turistlere kurulmuş tuzakları çok iğrenç buldum.
Çözüm önerilerimi yazayım ki sürekli şikâyet eden birisi olmaktan kurtulayım.
-İlk önce insan kaynağının eğitimi gerçekleştirilmeli. Dil, kültür, pazarlama, psikoloji ve ahlak eğitimi diplomalı bir şekilde verilmeli.
-Ürün çeşitliliği kültürel ve yöresel özellikleri barındıran bir içerikte olmalı.
-Fiyat politikası yerel maliyetler ve uluslararası bir aralıkta tespit edilmeli.
-En büyük gider olan kiralar konusunda kesinlikle bir rayiç bedel tespit edilmeli.
-Haksız rekabet ve fahiş fiyat konularında etkili ve caydırıcı tedbirler alınmalı.
-Turist güvenliğine dair de tedbirler alınmalıdır.
-Müzeler ve doğal müze konumundaki yerlerin de uzmanlar tarafından yönetilip ziyaretlere uygun halde sunumları yapılmalı.
-Turizm bölgelerinde çalışacakların yurtdışı ve yurtiçi güvenlik soruşturmaları yapılıp kriminal tiplerin istihdamı yasaklanmalı.
Bedenini ve ruhunu dinlendirip genel kültürünü de besleyebileceği ortamlar her zaman maddiyatı yüksek yatırımlar değildir. Sadece bu ruha uygun çalıştaylarla öneri paketleri hazırlanmalı ve de yatırımcının dikkatine sunulmalıdır.
Bu tedbirler alınmazsa başta İstanbul, Antalya, Mardin, Midyat, Trabzon, Bursa, ege bölgesinin çeşitli illeri birkaç yıla kadar turist azlığından ya da yokluğunda oteller mezarlığına döner.
Çünkü insanların ekseriyeti aptal değildir. Bu tip ahlaksızlar da akıllı değildir.
Kutsal kitabımızda ahlak ve dürüstlük temelli binlerce ayet vardır ve o ayetlerden aldığı ilhamla Sevgili Peygamberimiz şu sözü söylemiştir: “Bizi aldatan bizden değildir!” (Dârimî, Büyû’, 10.)
Daha ahlaklı, insancıl, merhametli, vatanperver ve akıllı işlerde buluşmak dileğiyle Hoş olmaya, hoşça kalmaya ve yaratıcımıza emanet olmaya gayret ediniz.