İnsanoğlunun tarih sahnesine çıktığı ilk zamanları anlamaya çalışalım. Kaynaklarımız dini metinler, arkeolojik kazılarda bulunan eşyalar, resimler, maketler ve benzeri şeylerdir.
İlk önce dini metinler çerçevesinde konuya yaklaşalım isterim.
Sahi konu tam olarak neydi?
Allah’ın insanın sınavı için indirdiği ve onu sınavdan sorumlu tuttuğu müfredat kitapları dönemsel özellikleri içinde barındırdığı muhakkaktır.
En basitinden anlamak için Peygamberlerin kendi dönemlerindeki düşmanlarını ve onlarla mücadelelerini hatta metotlarını dahi anlatmaktadır. Emirler, yasaklar, motivasyon cümleleri korkmaları gerekenler, tedbirler ve sair her türlü lüzumlu bilgiyi içermektedir.
Mücadele her dönemde kendi şartlarında gerçekleşmiş.
Teknoloji, alet edevatlar, usuller, teamüller değişmiş, değişmeyen tek şey ilk insandan beri var olan insanın içindeki düşmanı ve onun habis üretimi duygu, düşünce ve davranışlar olmuştur.
İnsanoğlu hep gururluydu, kibirliydi, hırslıydı, aç gözlüydü, yalancıydı, menfaatçiydi, cimriydi, dedikoducuydu, kıskançtı. Yani nefsimizin ürettiği her türlü kötülükten nasipleniyordu.
Bu kötülüklerin karşısında tabi ki de iyiler ve iyilikler mevcuttu. Çünkü yaratılışın en büyük mucizelerinden birisi de ‘’Her şeyin zıddı ile kaim olmasıdır.’’ Bu temel yasa kötüye ve iyiye anlamlarını vermektedir.
Her iyi şeyin kötü olan bir karşılığının olması ve her kötü şeyin de bir iyi karşılığının olması temelinde bir yaratılış mucizesiyle yaşıyoruz.
Hz Adem zamanındaki problemlerin çeşitliliği, içeriği ve çözüm yolları doğal olarak bu günle kıyaslanamaz. İnsanlık il neslinden başlayıp kıyamet nesline kadar her alanda noksan başladığı hayat serüvenine tekamülü üzerine çalışmalar yaparak devam etmektedir.
Temel doğrular ve yanlışlar tabi ki değişmiyor. Teknolojik ya da hayat şartları, barınma, üretim ve benzeri konularda insan kendisinde yaratılıştan var olan o müthiş donanımının gereği olarak her dönemde farkını oltaya koymuştur ve de koymaya devam etmektedir.
İşte ilahi kitaplardaki temel prensipler zamanın ruhuyla barışık ve anlaşılabilir bir diyalektle yazılmıştır.
-İnsana verilmiş temel hak ve özgürlüklere her dönemde insanın ihtiyaç duymuştur ve de duymaya devam edecektir.
-Adalet, hak ve hukuk gibi yine insanı ve onun hayatını, varlığını ve emeğini güvence altına alan kavramlar da her dönem tedavülde olmuştur.
-Aile ve onu koruma duygusu ve mücadelesi de her dönemin temel ilkelerinden olmuştur.
-Bunların zıtları da her dönemde var olmuş ve de olmaya devam edecektir.
İşte zamanın ruhuna uygunluk ilkesi hak dinlerin metinlerinin en temel yasalarından olmuştur. İnsan ürünü olmadığı için yasalarda oynama ve değişiklik söz konusu olamaz.
İnsanoğlunun kötülük adına bu yasaları eğip bükerek topluma farklı yansıtması olayı her zaman olmuştur ve de olmaya da devam edecektir.
Bu ahlaksız hareketler asla dinin aslına fatura edilmemelidir. Bu büyük haksızlık olur. Bilinmelidir ki bu illegalitenin sahibi olan şahıslar ya da kurumlar ilahi yasaları çiğnemenin illaki cezasını çekeceklerdir. İnsanoğlu bu mahkemenin sonucunu acele görmek ister ama bazen biraz beklemek gerekecektir.
İslam’ın temel prensiplerinin bütün zamanlara uygun olduğu konusu tartışmaya açık olmamıştır. Çünkü her dönemde defalarca ispat edilmiştir. Yerel ve o zamana ait olanların da evrensel bir hükmünün olmadığı, bu yaşananların ve anlatılanların temel yasalar içerisinde yer alamayacağı konusu da alimlerin ve mütefekkirlerin ortak okumalarındandır.
Evrensel olan bir dinin yerel ve evrensel taraflarının, anlatımlarının, kıssalarının, hüküm ifadelerinin olması kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü İslam gibi bütün hak dinlerin Peygamberleri yaşadığı toplumdan irşada başlamıştır. O günün problemlerini çözmüşler, o günün insanlarını ve yerel kültürlerini ihya etmeye çalışmışlardır.
Allah farklı yarattığı coğrafyalar ve misafirlerini başka coğrafyalara ve misafirlerine benzeme konusuyla imtihan etmemiştir. Aslolan evrensel ilkeler konusudur.
İman, Ahlaki yasalar, kulluk ilkeleri, hak-hukuk- adalet gibi insanı yaşatan yasalar evrenseldir ve her coğrafyayı ve onun misafiri olan insanları bağlar.
Zamanın ruhu bu şekilde hep aktif olmaktadır. Aksi takdirde ya kabile dinlerinden ya da kökünü kaybetmiş mitolojik dinlerden bahsetmiş olabiliriz.
Değerli okurlarım, İslam’ın Kutsal kitabı olan Kur’an’ı, Onun tefsiri mesabesindeki Hadisleri ve ondan sonra dini eserleri hep bu anlayışla okumalıyız ki zamanın ruhu ilkesini devre dışı bırakmamış oluruz. Bizlerden sonraki nesillere de bu enfes teamülü miras bırakmış oluruz.
Günümüzün en büyük tehlikesinin zamandan kopuk din anlayışlarının olduğunu ve bu anlayışların insanlığa ve dinimize zarar verdiğini her alanda gözlemlemekteyiz.
Bencil ve menfaatperest fikirlerin cahilane bir tarzda saldırgan yöntemlerle söylemlerde bulunmalarının temel dini kaynaklarımıza, bu günümüze ve de yarınlarımıza zarar verdiklerini unutmamalıyız.
Bu vesile ile her birinize hayırlı uyanıklıklar diliyorum. Basiretli ve hikmetli okumalar diliyorum. Çokça düşünen, akleden ve ibreti elden bırakmayan bir anlayış diliyorum Rabbimizden.
Hoş olunuz, hoşça kalınız, zamanda kalınız, Allah’a emanet olunuz.