Yazı tanıdık gelecektir. Çünkü 19 Mayıs’ta bu köşede yayınlandı. Son günlerde sosyal medyada giderek artan ‘Zeytinköy Zombileri’ne ilişkin görüntüleri görünce aynı yazıyı bir kez daha yayınlamak istedim.
Duyması gerekenler duysun, harekete geçmesi gerekenler harekete geçsin diye…
***
Arkeologlar, MÖ 5.700'e kadar Avrupa'da afyon kullanıldığına dair kanıtlar buldular. Asya'da MÖ 8100'e tarihlendirilen sit alanlarında yapılan arkeolojik kazılarda kenevir tohumlarına rastlandı. MÖ 450'de Antik Yunan tarihçisi Herodotos'un eserinden elde edilen bilgilere göre, İskitler de uyuşturucu kullanıyorlardı. Yani insanlık tarihi kadar eski bir geçmişi var bu illetin. Günümüzde ise alışılagelen geleneksel uyuşturucuların ötesinde kimyasal yöntemlerle üretilen, bağımlılık potansiyelleri çok yüksek sentetik uyuşturucular bu sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmiş durumda.
Sadece bizim değil tüm dünyanın en önemli sorunu…
Türkiye, uyuşturucu ile mücadele alanında uluslararası toplum tarafından kurulan BM/UNODC, Avrupa Birliği/EMCDDA ve AGİT gibi pek çok öncü kuruluşun üyesi ve bu alanda imzalanan uluslararası anlaşmaların bir tarafı olarak ulusal mücadelesini çok yönlü ve bütüncül bir anlayışla sürdürüyor. İyi niyetten kuşku duymamakla birlikte verilen mücadelenin ‘yeterli’ olduğunu söylememiz ne yazık ki pek mümkün değil. Meseleye Antalya özelinden bakacak olursak mücadelenin sadece ‘polisiye tedbirler’le sınırlı olduğunu söyleyebiliriz.
Evet, Antalya polisi, jandarması elinden geldiğince bu illetle mücadele ediyor. Önceki gün gazetemizin manşetinde vardı, Antalya polisi bu yılın ilk 4 ayında 2 binin üzerinde uyuşturucu olayına müdahale etmiş, kilolarca madde ele geçirmiş ve 353 kişiyi tutuklamış. 7/24 sahada olan, uyuşturucu ticaretine darbe üstüne darbe vuran kolluk kuvvetlerinin bu olağanüstü çabası, yasal yetersizlikler, tedavi ve rehabilitasyon aşamalarının işlememesi, ilgili kurum ve kuruluşların görevlerini savsaklaması, yasal boşluklar vs. gibi nedenlerle boşa gidiyor…
Bu köşeden birçok kere yazdım, yazmaya da devam edeceğim. Çocuklarımız, gençlerimiz elden gidiyor. Uyuşturucu kullanım yaşı maalesef liselere, hatta ortaokul seviyesine inmiş durumda. Kimyasal yöntemlerle üretilen ve çok düşük fiyatlarla piyasaya sürülen sentetik uyuşturuculara gençler çok kolay ulaşabiliyor.
Kenar mahallelerde, izbe köşelerde, parklarda kendinden geçmiş halde zombi gibi dolaşanların sayısı her geçen gün biraz daha artıyor…
Bu yüzden bu hayati sorunun çözümü için bütün dinamiklerin harekete geçmesi lazım. Toplumsal bir güç birliğine ihtiyaç var. İlk sorumluluk ebeveynlerde çünkü aile ilk otokontrol noktası. Gençlerin davranışsal değişiklikleri, madde bağımlısı olup olmadıkları konusunda ipuçları veriyor. Bu yüzden öncelikle ebeveynlerin çok dikkatli olması gerekiyor. Valiliklerin, kaymakamlıkların ilgili tüm kurum ve kuruluşları harekete geçirmesi lazım. Belediyelerin sorumluluk alanları içerisinde izbe köşeler, metruk binalar, harabeler bırakmaması, uyuşturucu kullanımına imkan verecek alanları ortadan kaldırması lazım. Tedavi ve rehabilitasyon noktasında yeterli olanakların (tedavi merkezi, yatak vs) sağlanması şart. Ve tabi mevcut yasalarda caydırıcılığı artıracak yeni düzenlemelerin yapılması da sorunun çözümünde son derece önemli…
Yani demem o ki, gençlerimizi uyuşturucu esaretinden kurtarabilmek için topyekün bir savaş vermekten başka çaremiz yoktur.